17 Eylül 2008 Çarşamba

Bir rahatlama yazısıdır:

İnsanoğlu ilginç bir yaratık. Gayet neşeli bir havada olup espriler patlatabilirken birkaç dakika sonra sessizleşip depresifleşebilmek küçümsenebilecek bir beceri değil.
Sahip olduklarımız için şükretmemiz gerektiğini düşünüyorum öncelikle. Bugün en yakın arkadaşımla yolda yürürken artık rutinleşen istek sıralama faslımızı gerçekleştiriyorduk ki, bir an durdum ve şükretmem gerektiğini farkettim. Listemizde araba, iyi bir iş, mesleki başarı, iyi bir not ortalaması, kriterlerimize uygun bir sevgili, vb. seçenekler vardı. Önemli olan şu ki, -çok şükür- sağlık, bir kap yemek, bir dostla rahat bir muhabbet, sığınacak bir ev yoktu. Aslında bir insanın isteyebileceği çoğu şeye sahibiz çünkü, ya da sahibim. En azından elimdekilerle mutluyum, her ne kadar daha fazlasını istemeye devam etsem de. Elbette ki daha iyilere ulaşmaya çalışacağız; ama elimizdekilerin kıymetini unutmadan. Belki bazılarına sahip olurken diğerlerini elde edemeyebiliriz. Yine de bu hayatı bırakmak ya da moral bozmak için bir bahane olmamalı.
Bunları yazdım yazdım da sanki ben çok mu uyguluyorum bunları? Malesef hayır; arada bir aklım başıma geliyor işte o kadar. Hatta komik olan şu ki başta da belirttiğim gibi en keyifli anlarımda bile birden yüzümdeki ifade değişebiliyor, kendi kendime moralimi bozabiliyorum ortada bir sebep yokken. Ya da uydurma sebepler yaratarak. Belki birçok insanda oluyor bunlar, bilemem kimsenin iç dünyasını. Kimi zaman resimlere bakıp "Bu ben miyim?" diyorum, ya da aynanın karşısında. Bazen çevreme bakıyorum ve kendimi gözlüyorum; "Gerçek Elif bu mu?" diye geçiriyorum içimden. Çoğu zaman istediğim cevabı verebiliyorum kendime, ki önemli olan da bu bence. İnsanın az ya da çok kendiyle barışık olması, kendine birazcık güvenebilmesi, kendini kabullenmesi öyle ya da böyle. Kişisel özelliklerden şikayet etmek yerine ya birazcık kontrol altına almayı denemek ya da bunu özümsemeyi bilmek lazım mesela, aynada gördüğünüz kişinin gerçekten "siz" olduğunu kabul edebilmek için. Kompleksleri de bırakmalı bir kenara. "Arkadaşlarım beni aralarına almıyor" demek yerine daha çok içlerine girmek gerek. "Onlar beni gerçekten sevmiyor; sadece beraber biraz zaman geçiriyor" diye düşünmeyi bırakıp sana gerçekten değer verildiğini kafana sokmak da tabi. Kısacası, kendi değerinin farkına varmak lazım. İlle sosyal anlamda da değil bu; her açıdan böyle. Kötü düşünmenin kimseye bir faydası olmadığını hepimiz biliyoruz da, neden uygulamıyoruz? Neden olumsuzluklara odaklanıyoruz, elimizde olmayanları görüyoruz ve sahip olduklarımızı gözardı ediyoruz? Neden geriyoruz kendimizi, sıkıyoruz değmeyecek şeyler için? Cevap belli, çünkü öyle bir sebep yok ve uygun bir bahane üretmek zor.
Bunları yazmaya başladığımda hiç sebebi olmadığı halde gergindim, kendi kafamda saçma düşüncelerle boğuşuyordum. Birkaç gündür kendime ve çevreme bakıyorum ve düşünüyorum; malzeme de bu şekilde çıktı zaten. Ama yazdıkça yapmam gerekenleri düşündüm ve ihtiyacım olanı bir kez daha keşfettim: Akıntılara karşı koyuşlarımı belli bir seviyeye indirip kendimi sulara bırakmak, sahip olduklarımı hatırlayıp tebessüm etmek (daha fazlasını istemek kısmına yorum yapmıyorum, yapı gereği doyumsuz ve hırslı bir tarafım var). Sevdiklerine daha çok sarılmak, sevdiğini hissettirmek (ah bir de bu kadar ciddi olmasam :S). Başta beni bu konularda düşünmeye itenler olmak üzere tüm sevdiklerime diyorum ki, aynen yanımda olmaya devam edin :p

3 yorum:

Onur Yürüten dedi ki...

biraz önce dibe batacak gibi hissederken yazısıyla hızır gibi yetişen arkadaşım, teşekkürler :) durmak yok, doğaçlamaya devam...

Saygin dedi ki...

siz ikiniz sürekli yazın böyle okudukça kendime geliyorum :)

nitekim az önce dersleri saydırabilmem için acı bi şekilde 5 üzerinden 3 almam gerektiğini Ali Aydın hocaya doğrulattım, birazcıcık moral bulmaya ihtiyacım varmış :)

unforecastedstorm dedi ki...

ben de bugun sahip olduklarımız ve olmak istediklerimiz uzerine uzun bi beyin fırtınası yapmıştım.. düşündüklerimin bi kısmını yazıya dökmüşsün=)