11 Nisan 2012 Çarşamba

Sükunete alışmaya başlamışken kalabalığa dalan gencin dramı

Yine karşılaştırma, yine şehirler. Önceki yazım beklediğimden fazla dikkat çekti, okuduktan sonra benim için Beşiktaş sahile yürüyüşe giden takipçilerime teşekkürlerimi sunuyorum :) Şimdi yine şehirlerden bahsedeceğim; ama benim için gidin gezin gibi isteklerim olmayacak yine, içiniz rahat olsun. 


Helsinki'ye haksızlık ettiğimi düşünüyordum, "sıkıcı, bayıcı, ruhsuz" betimlemelerimle. Bu haftasonu bir durup düşündüm, gayet de yerinde yorumlar yapmışım; sözümün arkasındayım hala. Neye dayanarak mı savunuyorum bunu? Paskalyayı fırsat bilip soluğu Stockholm ve Kopenhag'da almam sonucu yaptığım gözlemlere dayanarak. Misal, üstteki foto Stockholm'den, alttaki de Kopenhag'dan.


Stockholm'e sabahın köründe, lapa lapa kar yağarken vardım. Akşam da Kopenhag'a geçeceğim için fazla zaman geçiremedim orada. Kopenhag şehir merkezine vardığımda ise, "ah Elifcan sen anca kendini kandır şehirde yaşıyorum diye" dedim içimden. Sokaklar kalabalık, caddeler nispeten ışıl ışıl, velhasıl hayat belirtisi daha fazla. Yol çalışmaları nedeniyle sokakların görselliğindeki bozulmalara rağmen, daha canlı ve güzel göründü bana bu şehir.


Normalde herşeye kendince mantıklı bir açıklama yapmaya çalışan ben, Kopenhag vs. Helsinki karşılaştırmam için hiçbir nesnel veri sunamıyorum. Sanırım tatilden dönen insan psikolojisindeyim şu an, görülen değişik yerlerden sonra malesef geri dönülen kürkçü dükkanının göze iğrenç görünmesi durumu. Hal böyle olunca Helsinki daha bir sıkıcı görünüyor gözüme 2-3 gündür. Doğruya doğru, gündüz en kalabalık saatlerde bile o şehir enerjisini hissedemiyorum. Sokaklarda yürüyen insanlar var ya da yok, her şekilde aynı donukluk var. Kopenhag'da ise kozmopolitliği açıkça hissediyor insan. Tamam Helsinki'de de birçok ulustan insan ikamet ediyor, amma Helsinki'nin kozmopolitlikle yakından uzaktan ilişkisi yok. Helsinki'de en rahat ağaç buz deniz vs. resimleri çekiliyor :P


Şehrin güzelliğini buna bağlamak tabi ki doğru değil, biliyorum. Ben Bursa'ya da bayılıyorum, orada da şehrin enerjisini hissedebiliyorum, ama Bursa kozmopolit değil. Bursa da bir farklı, ama yine nesnel açıklamam yok buna. Sanırım orada büyümüş olmanın getirdiği sempati ve keyfini istediğim şekilde çıkaramadan ayrılmış olmanın sonucu bir özlem var. 


Belli ki ben şehrin kalabalığını seviyorum genel olarak, Helsinki'yle yıldızlarımızın barışmama sebebi de bu kanımca. İnsan yok şehirde resmen, olanlar da ha bire göl kıyısında yürüyüşe çıkıyor. Kimsenin sporuna lafım yok tabi ama, burada insanın kendi kabuğuna çekilme ihtimali beni deli ediyor. Neyse, ben ne aradığımı buldum: Helsinki'nin doğasını ve güvenliliğini henüz karar vermediğim canlı bir şehir merkeziyle kombine edeceğim :P Bugün bir arkadaşım muhteşem manzaralı bir yere konuşlandırılmış bir bank gösterdi bana, onun da fotoğrafını çekince koyacağım buraya. Hatta yeni yazım onun hakkında bile olabilir, bizi izlemeye devam edin :D

2 yorum:

baba dedi ki...

kopenghagen kesmadiyse newyork'a gönderelim seni hahahaaaaaaaaaaaaaa.

Juho Juvonen dedi ki...

Arkdasin Can blogdan söyledi. Biraz okudum ama bana Türkce okumayi zor.