21 Ekim 2011 Cuma

İçimiz donmuş...

Korkuyorum kendimizden, insanoğlundan. Ne kadar vefasızız, zalimiz, unutkanız. Ben de bu gruba dahilim, kesinlikle ayırmıyorum kendimi.

Ne kadar kolayca öldürebiliyoruz başkalarını, hem madden hem manen. Madden öldürebilecek kadar acımazsız ve vahşileşmişiz; üstelik bunu onlarca yüzlerce masum insanı öldürebilecek kadar ilerletmişiz. En saf duygularıyla, sorumluluklarıyla, belki çaresizliğiyle ayakta duran, canını ortaya koyan insanları arkasından vurmayı planlar hale gelmişiz.

Manen öldürmek günlük hayatımızın bir parçası olmuş. Sevdiklerimizin kalbini kırıp onları manen ölüme iter hale gelmişiz. Neyse ki sevdiklerimiz için çok fazla canımız var, birini yok etseler de diğerleriyle onları sevmeye devam ediyoruz (tabi hala sevecek canımız kaldıysa).

Tüm bu ölümleri, cinayetleri çabucak unutacak kadar balık hafızalı olmuşuz. Yüzleştiğimiz acıları çabucak özümseyip sindirmişiz, herşeyi unutup hayatımıza devam etmeyi gereğinden fazla iyi öğrenmişiz. Aynı acılar tekrarlandığında da sanki daha önce aynı şeyi görmemiş gibi davranıyoruz haliyle. Acıyı daha ağır hissetmediğimiz için de, probleme tepkimiz aynı kalıyor, hiçbir zaman kalıcı bir gelişme yok.

Sevdiklerimizi de unutur olmuşuz çabucak, günlük hayatın koşturmacasına kaptırmışız kendimizi. "Gözden ırak olan gönülden de ırak olur" felsefesini fazlasıyla benimsemişiz, ıraktakileri biraz olsun merak etmeden. Zaten uzaktakini düşünmek için hiçbir bahanemiz kalmamış, nasıl olsa burada değiller artık. Vefasızlaşmışız, açık ve net.

Yazdıklarımla iç karartmak gibi amacım hiçbir zaman olmadı; ama herşey beni buna zorluyormuş gibi hissediyorum. Bunları yazarken ben çok utandım; çoğunu ben de yaptım ve/veya yapıyorum. Umarım başkaları da okuyup utanır, ve hepimiz etrafımıza şöyle bir bakıp kendimize çekidüzen veririz.


Hiç yorum yok: