İlkokul yıllarımda ailecek Bursa'daydık, çekirdek ailemiz Marmara'nın değişik illerine paylaştırılmamıştı henüz. Bayramlarda İstanbul'a giderdik, rahmetli babaannemin evinde kalırdık. Evin en küçüğü olarak, salondaki ikili koltukta uyurdum. Sabahın köründe uykumdan ederdi beni İstanbul'un gürültücü minibüsleri. Bayram sabahları ise minibüslerin görevini annem alırdı, babamlar bayram namazından gelmeden önce herşeyin hazır olabilmesi için. Babaannem yaşına bakmadan börekler dolmalar yapardı, 10+ kişilik sofra kurulurdu. Kahvaltıya amcamlar gelirdi maaile. O kahvaltılar hiçbir zaman yirmi dakikada bitmezdi, yiyen kalkmazdı hemencecik. Onca insan masaya sığmakta zorlanırdık belki, ama kalkmazdık sofradan, bir araya gelişimizin en tatlı seremonisiydi çünkü o anlar.
Bu bahsettiğim kahvaltıların üzerinden çoook zaman geçti. Babaannem aramızdan ayrıldı, abim bir şehire yerleşti, ben bir şehire göçtüm, inekler buzağılar girdi hayatımıza. Belki dede yarısı saydığım amcamın evinde toplanıyoruz mümkün olduğunca, yengemin muhteşem tatlılarından nasibimi alıyorum yılda en az bir iki kez. Ama takım hiçbir zaman tamamlanamıyor artık; o 10+ kişilik sofralar kurulmuyor. Eskiden yaptığım gibi peçete katlama sanatımı konuşturasım geliyor çoğu zaman, ama hünerlerimi sergileyeceğim kocaman masayı bulamıyorum. Şu yazıya ekleyecek güncel bir foto bile bulamadım, neyse ki 2011'in son gününden bir karemiz var, buna da şükür :)
Artık yetişkin yaş grubunda sayılsam bile, fotoğraf albümlerini karıştırırken amcamdan aile büyüklerinin hikayelerini dinlemekten bıkmadım, bıkmam da. İçimdeki çocuk 10 yaşına sabitlenmiş anlaşılan; cumartesi sabahları hala çizgi film izleyişimden de anlayabiliriz tabi bunu. Eğer bu çocuk yıllar sonra hala hayatta olursa, eminim ki sonraki kuşaklar bu geleneklerden mahrum kalmasın diye Elif'i dürtüp duracaktır. Gün gelir de evlenecek, hele de anne olacak olursam, çocuklarım da zamanında benim yaptığım gibi o büyük sofralara tabakları dizip peçeteleri kendi çaplarında süslerler umarım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder