17 Ağustos 2009 Pazartesi

Eyvah, okul bitiyor!

Hatırlatma: Bu yazı, 4. sınıfa geçmiş bir üniversitesi öğrencisi tarafından yazılmıştır.

Tarih 17 Ağustos 2009. Böyle yazdım diye yazının konusu 1999 İzmit depremi sanılmasın (10 sene önce depremde sevdiklerini kaybedenlere başsağlığı diliyorum tabi buradan); ne zamandır blog yazmadığım için biraz durum değerlendirmesi tadında olacak yine.

Tarih demiştim en son. Çoğunuz hayıflanıyorsunuz şu an, “ühüüüü yaz tatili bitti, yine okul”, “pöf yıllık izin niye bu kadar kısa” şeklinde. Tatilimin yetmeyişi bir yana, benim sıkıntım başka: Okul bitiyor :( Okulun başlamasına can atan biri değilim ama (Son senemin ne kadar yoğun olacağını hatırladıkça afakanlar basıyor ), mezun olmak istemiyorum. Okul ne rahatmış arkadaş! “N’alaka ya, git çalış ne güzel paranı kazan hayatını yaşa, ödev yok sınav yok” diyebilirsiniz. Evet para kazanmak son derece albenili bir olay, akşamları ödev yapmamak son derece keyifli. Ama sabah 7 bile olmadan kalkmak, her sabah köprü trafiğine katlanmak, bütün gün bilgisayar başında oturmak, akşam da yoğun trafiğe yakalanmak, monoton hayat (burada monotonluk kavramı kişiye bağlı olarak sıfıra inebilir) o kadar da cazip gelmiyor bana. Tamam kaçış yok bundan, ama geciktirilebilir de :D Şöyle okul sadece 1 sene uzasa ne hoş olur mesela. Genç nesle diyebileceğim tek şey, okulun tadını çıkarın, seneye kaybetmeyeyim mantığıyla hazırlık atlamayın, kalabildiğiniz kadar kalın üniversitede. Genç nesil demem de yadırganmasın; bugüne bugün daha 20 yaşında olmama rağmen tüm arkadaşlarım iş kadını muamelesi yapıyor resimlerime baktıkça, artık yaşlı psikolojisine girdim :(

Bu kadar çalışma fikri geçmişken ondan da bahsedeyim. Bu yaz iki farklı yerde staj yaptım; değişik çalışma ortamları görmüş oldum. Neden tatilde yayıp oturmadın derseniz, oldu bir kere; merak ne güzel şey… Ne yararı oldu bana stajların? Staj raporunda yazılması gereken akademik katkıların dışında, çevre yaptım, İş Kulesi’nin en tepesinden İstanbul’u izledim (41. kata tekabül eder bu tepe), stajda resmi giyinince kendimi bir şey sanmaya başladım :p, eğlendim, geyik yaptım (hiç ayrılmıcaz!), bütün gün sözlük okudum, hatta bu yazıyı yazdım (evet şu an stajdayım :D).Teknokentle kurumsallaşmış büyük bir bankayı karşılaştırma şansı buldum. Hatta burada da karşılaştırayım:

- Teknokent’in rahatlığını her şirkette bulamazsınız. Giysi serbest, giriş çıkışlar aşırı sıkı değil, sizin rahatlığınız için özen gösteriliyor (ICT’ye teşekkürlerimi sunarım :) ).

- Büyük yerlerde samimiyet daha az oluyor küçük firmalara göre. Küçük firmalarda hep beraber etkinlikler düzenleme şansınız varken, işler büyüdükçe bir şeyler paylaştığınız gruplar küçülebiliyor.

- Büyük firmalar tabi daha karizmatik :D Bambaşka bir dünya adeta…

- Büyük yerlerde farklı alanlardan insanlarla birlikte olabilirsiniz. Teknokentte genelde mühendis olur etrafınızda haliyle (İlk stajımda etrafımdaki hemen herkes bilgisayar mühendisiydi :D)

- Teknokentte kendinizi geliştirme şansınız daha fazla, yaptığınız işte gerçek anlamda deneyim kazanırsınız.

- Büyük firmalarda olanaklarınız daha iyi olur. Ama teknokentler de belli ölçüde onları aratmaz. Yine de İş Bankası’nın olanaklarını başka bir yerle karşılaştırmayacağım :D

Daha kapsamlı bir karşılaştırma yapılabilir tabi, ama bloga hepsini taşımak istemiyorum. Ekleyebileceğim şey şu: Çalışmak çok güzel bir şey, ama gerçekten mutlu olabileceğiniz bir yerdeyseniz.

Karşılaştırma yapacağım bir husus daha var: İstanbul vs. Ankara. Kimse bunun saçma bir karşılaştırma olduğunu söylemesin; Ankara o kadar da sıkıcı değil. Ama bu da başka yazıya :D

Hiç yorum yok: